“Evrende yalnız mıyız?” insanlık tarihinin yanıtını en çok merak ettiği sorulardan bir tanesi. Peki hakikaten yalnız mıyız? Kendisini ‘UFO-Metafizik araştırmacısı’ olarak tanıtan Farah Yurdözü’ne nazaran hayır. Zaman vakit servis edilen birtakım imajlarla UFO’ların varlığına ait tezler ortaya atılıyor olsa da bunların büyük kısmının temelsiz olduğu biliniyor. Resmi otoritelerin yayınladığı kimi manzaralar ise bu husustaki merakı artırıyor. Tüm dünyada olduğu üzere Türkiye’de de bu mevzuya ilgi duyanlar var. Farah Yurdözü de o isimlerden biri.
Farah Yurdözü İstanbul’da doğup büyüdü. Ortaokul yıllarında aile büyüklerinden duyduklarının da tesiriyle dünya dışı varlıklar ve UFO’lara ilgi duymaya başladı. İstanbul Üniversitesi’nde İspanyol Lisanı ve Edebiyatı okuyan Yurdözü, 10 yılı ABD’de olmak üzere 30 yıl İspanyolca öğretmenliği yaptı. ABD’de bulunduğu mühlet boyunca burada dünya dışı varlıklar ve UFO’lar hakkında düzenlenen birçok konferansa katıldı. Şimdilerde ise Youtube kanalında Türkiye ve dünyanın çabucak her yerinden kendisine ulaşan takipçilerinin yaşadığını öne sürdüğü UFO, uzaysal varlıklar, metafizik ve paranormal tecrübeleriyle ilgili soruları cevaplıyor. Ayrıyeten yıl boyunca Göbeklitepe, Karahantepe, Kapadokya üzere Türkiye’nin gizemli ve tarihi yerlerine kültür-araştırma seyahatleri düzenliyor. Biz de Farah Yurdözü’ne UFO’lar ve uzaylılara dair savlarına ait sorularımızı yönlendirdik.
Farah Yurdözü
Dünya dışı varlıklarla temas kurduğunuz tarafında argümanlarınız oldu. Bu temas nasıl gerçekleşti, bu varlıklar neden bilhassa sizi ve ailenizi seçti?
Dünya dışı varlıklar ve UFO’larla çocukluktan bu yana ilgiliyim zira ailemin bu mevzuda bir geçmişi var. 1800’lü yıllardan beri bu mevzuda tecrübe yaşamış olan aile büyüklerimiz var ve ben bunların öykülerini, yaşadıkları olayları dinleyerek büyüdüm. Benim dünya dışı varlıklarla olan birinci temasım ise 1990’lı yıllarda gerçekleşti. Aslında bu olay benimle direkt doğruya ilgili değil. Bu devirde bir gazeteci beni ve bu mevzuda araştırma yapan bir küme insanı toplantıya davet etti. O periyotta Türkî cumhuriyetlerden gelen Bahar isminde şifacı bir hanımla tanıştık. Bu bayan bize geçmişte sarılık hastalığına yakalandığını ve hastalık ilerlediği için tabiplerin kendisinden umudu kestiğini anlattı. Fakat hastane koğuşunda vefatı beklediği sırada Bahar Hanım mucizevi formda dünya dışı varlık tarafından ziyaret edilmiş. Bu ziyaretçiler bir öbür sistemden geldiklerini, bize nazaran çok yaşlı olduklarını ve onu güzelleştireceklerini söylemişler. Dünya’ya geliş gayeleri insanlara şifa dağıtmakmış ve bu hanımefendiyi aracı olarak seçmişler. Bahar Hanım’ı orada düzgünleştirip daha sonra da onunla bağlantı kurmaya devam etmişler.
‘İLK BAŞTA İNANMADIM’
İşte bir formda Türkiye’ye gelen Bahar Hanım’ın yaşadığı olaylar bir gazeteci aracılığıyla bana kadar ulaştı. Ben birinci evvel buna inanmadım. Zira bu bahiste önemli bir bilgi kirliliği ve sahtekarlık boyutunda bir dezenformasyon var. Bu sebeple başımda birtakım kuşkular ile İstanbul Eyüp tarafında bulunan konuta gittik. Bir apartmanın dördüncü katında yaşayan ailenin dairesine konuk olduk. Ailenin çocuğunun genetik bir rahatsızlığı vardı ve tüm yolları deneyen aile son deva olarak bu bireye başvurmuştu. Bizi gözlerimiz bağlı biçimde bir odaya alacaklarını ve dünya dışı varlıkların lakin bu formda geleceğini belirttiler. Nedenini sorduğumda dış görünüşlerinin insanların alışık olmadığı kadar vahim olduğunu tabir ettiler. Biz odaya girdik ve kandırmaca yaşanmaması için bir arkadaşımızı da kapının dışında beklettik. Odanın penceresi direkt denizi görüyordu. Bahar Hanım kendi lehçesinde bir şeyler söyledi. Çabucak akabinde vakum sesine emsal bir ses eşliğinde pencereden içeri kimi canlılar girdiğini hissettik.
‘BİZE DOKUNDULAR, KONUŞTULAR’
Varlıklar içeri girdikten sonra bizimle temas kurdular, sorularımıza karşılık verdiler ve bize dokundular. Sesleri hayli yaşlı bir insanın sesine benziyordu. Dokunuşlarından anladığım kadarıyla derileri epey yumuşak, parmakları küçük bir çocuğunki üzereydi. Güya kemiksizdi. Uzunluklarının da epeyce kısa olduğunu düşünüyorum zira biz o sırada yataklarda uzanıyorduk ve başlarının bizim düzeyimizde olduğunu hissettim. Ziyaretçilerin bir kokusu yoktu ve nefes almıyorlardı. Yaklaşık 10 dakika süren görüşmede telepati de kullanıldı. Görüşme sona erdikten sonra tıpkı geldikleri üzere vakum sesine benzeri bir sesle pencereden gittiler. Süratle gözümü açıp baktığımda penceren çıkan ve denize gerçek giden bir ışık huzmesi gördüm. Yaşadığım olay bu.
Peki bu canlılar anlattığınız üzere bir güce sahip olmasına karşın neden bu formda zımnî hareket etme muhtaçlığı duyuyorlar?
Bu sorunun yanıtı aslında çok evvelden verildi. Dünya dışı varlıkların geçmişte kendilerini göstermek istedikleri vakitler olmuş. Fakat o devir temasta oldukları yetkililer buna onay ve müsaade vermemişler. İnsanların bu varlıklardan korkacağı düşünülmüş. Şifa dağıtmak hedefiyle Dünya’ya gelen bu varlıklar da seçtikleri özel şahıslar aracılığıyla misyonlarını yapmaya başlamış.
Dünya’yı ziyaret etme emellerinin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Öne sürdüğünüz halde gayeleri şifa dağıtmak mı yoksa saldırgan bir tavırları da var mı?
Benimle görüşen çeşidin saldırgan bir emeli olduğunu düşünmüyorum. Şayet o denli olsaydı çok daha farklı bir temasımız olabilirdi yahut daha kalabalık gelip dünyayı ele geçirebilirlerdi. Kurduğumuz temasta varlıklara bu soru soruldu. Karşılıkları, hedeflerinin insanlara şifa dağıtmak olduğu halindeydi. Karşılığında ise istedikleri tek şey kendilerine dua edilmesiydi. İnsanların kendi inanışları dahilinde dua etmelerini istediler. Dua insanı dehşetten uzaklaştırdığı için olumlu bir güç alanı yaratır. Tahminen de varlıkların gereksinimi olan şey müspet bir güç alanıdır.
‘KENDİLERİNE VERİLEN VAZİFE ŞİFA DAĞITMAK’
Yani bu varlıkların kendi inanç sistemleri mi var?
Evet, kendi inanç sistemleri var. Bize Allah’a inandıklarını ve kendilerine verilen vazifenin şifa dağıtmak olduğunu söylediler. Ayrıyeten dikkat çekmek istediğim bir konu var. ‘Ufoloji’ olarak isimlendirilen araştırma alanına ait resmi çalışmalar 1947 yılında ABD’de başlayan çalışmalarla şekillendi. Münasebet olarak da birebir yıl yaşanan ve ‘Roswell Kazası’ olarak isimlendirilen olay gösterildi. Alışılmış 1947 yılından önceye ilişkin de UFO konusunda elimizde birtakım bilgiler var. Biz bunları dünyanın her yerinde, eski uygarlıkların bıraktığı izlerde görüyoruz. ‘Ufoloji’ araştırmaları da bu bilgiler ışığında başladı. Hatta ABD’de yürütülen çalışmalar sonucunda birtakım özel yapılar kurulduğunu söyleyebilirim. Örnek vermek gerekirse CIA bunların başında geliyor. Zira galaktik varlıkların dünyayı ziyaret gayeleri birinci etapta bilinmediği için bir tehdit olarak algılandılar.
Günümüze bakarsak Pentagon, ABD donanmasına ilişkin uçak gemilerinden çekilen UFO imajlarını yayınladı. ABD’de yakın vakitte özel bir toplantı da düzenlendi ve UFO manzaralarındaki cisimlerin ne olduğu tartışıldı. ‘Ufoloji’ alanında Türkiye’de bilinen birçok bilgi ABD merkezli ama bu bilgilerin birçoğu yanlış. Mesela meşhur bir uzaylı otopsisi görüntüsü var ki geçersizdir. Lakin otopsi görüntüsündeki imajların geçersizliği kanıtlanana kadar birçok insan görüntünün gerçek olduğuna inandı.
Dediklerinize bakılırsa Dünya’yı tek bir tıp ziyaret etmiyor. Sizce gezegenimizi ziyaret eden kaç farklı cins var ve UFO manzaralarının hepsi neden bulanık?
Bunu asla bilemeyiz. Bu hususta elde edebileceğimiz bilgiler dünya dışı varlıklar tarafından kaçırıldığını yahut onlarla temas kurduğunu sav eden insanların hatırladıklarıyla hudutlu. Bir küme insan gri, çelimsiz ve büyük başlı bir uzaylı cinsini tanım eder. Öbür bir küme ise uzaysal varlıkların bize çok benzediğini söyler. Eski medeniyetlerin kayıtlarında da kimi vakit bunlara ait bilgilere ulaşmak mümkün. UFO imgelerine gelirsek bir UFO manzarası ne kadar netse o kadar düzmecedir. Şimdi hangi teknolojiyle yapıldığını bile bilmediğimiz cisimleri bizim teknolojimizle yakalayabilmek epey güç. Onların neden ve nasıl yapıldığını bilmiyoruz.
‘YAŞANANLAR HALÜSİNASYON DEMEK ZOR’
O halde olduğunu tez ettiğiniz varlıkların Dünya’yı istila etmek istedikleri bir senaryoda insanlığın çok talihi olmayacak. Sizce bu türlü bir istila yaşanır mı?
Uzaylıların Dünya’yı neden ziyaret ettiklerini bilmiyoruz. Onları Dünya’ya çeken şey nedir bilmiyoruz. Gerçek nedeni şu an için yalnızca onlar biliyorlar. Lakin binlerce yıldır ziyaretlerine dair izler bırakıyorlar. Bu varlıklar tarafından kaçırıldığını argüman eden insan sayısı epeyce fazla yani bu bahiste toplu bir halüsinasyon yaşandığını söylemek bence çok güç. Ortada bu türlü bir fenomen var. Dünya dışı varlıklara cazip gelen şeyin dünyaya dair doğal kaynaklar olduğunu düşünmüyorum. O denli olsaydı ziyaretler tekrarlanmazdı. Yani insan varlığı ilgilerini çekiyor. Beşerle biyolojik açıdan ilgileniyorlar. Bahisle ilgili en çok tekrarlanan rivayet ise bu canlıların üreyemediği ve insanlardan aldıkları genlerle yeni bir ırk oluşturmaya çalıştığı. Ama dediğim üzere bu yalnızca bir rivayet. Tahminen de insanların şuur sistemini ve ruhsal yapısını çözmeye çalışıyorlardır. Gerçeği bilemeyiz.
UFO görme ve kaçırılma olaylarıyla ilgili argümanların birden fazla ABD ve etrafında dönüyor. Bu bölgenin değeri ne?
Kaçırılma problemine bakarsak kaçırılanlar ortasında her bölümden, her yerden beşerler yer alıyor. İçlerinde daha evvel uzaylılarla ilgili hiçbir bilgisi ya da ilgisi olmayan çok sayıda kişi var. Yatağından kaçırılan olduğu üzere evininin önünde hatta aracının içinden kaçırılanlar da var. Lakin daha çok ıssız yerler seçiliyor. Hatırlayanların söylediklerine nazaran uzay gemilerinde kendilerine birtakım tıbbi süreçler uygulanıyor. Dünya dışı varlıklar kaçırdıkları insanların bedenlerine sonradan takip gayesiyle ya da kimi programları yüklemek hedefiyle mikroçipler yerleştiriyor. Bu mikroçipler 1990’larda ABD’de bir takım tarafından çıkarıldı ve insan üretimi olmadığı anlaşıldı. Mikroçiplerin insanları her manada takip etmek için yerleştirildikleri kestirim ediliyor. Mikroçipler yerleştirilirken insanların bedeninde rastgele bir yara izi de bırakmıyor ve yalnızca röntgen ya da ultrasonla yerleri saptanıyor.
‘KAPADOKYA EN BAŞTA GELİYOR’
Var olduğuna inandığınız bu canlılar insanlıkla birinci kere ne vakit temas ettiler?
Bence birinci temas binlerce yıl evvel gerçekleşti. Bugün hâlâ ayakta duran eski medeniyetlere ilişkin eserler, tapınaklar ve birinci insanların mağaralara çizdiği birtakım duvar fotoğrafları bize bu türlü olduğunu gösteriyor. İspanya’nın kuzeyinde yapılan çalışmalarda Altamira Mağarası’nda birinci insanların dünya dışı varlıklarla ilgili olduğu düşünülen çizimleri bulundu. Dünyanın birçok bölgesinde emsal formda buluntular var. Tarih öncesinde yaşayan beşerler yalnızca hayvanların fotoğraflarını çizmemişler. Gördükleri ve temas ettikleri bir şeyler olduğu çok açık. Tekrar birebir biçimde Roma üzere medeniyetlerde de UFO konusunda birtakım olaylar kayda geçmiş ve yazıya dökülmüş. Türkiye’de de 1980’li yıllarda kimi UFO müşahede olayları yaşandı. Niğde, Aksaray ve Kapadokya sınırında gece ve gündüz toplu UFO müşahedeleri yapıldı. Bölgede yaşayan beşerler da bu bilgiyi doğruladılar. Türkiye’de gücün ağırlaştığı coğrafyalar var. Kapadokya başta geliyor. Marmara ve Ege de Kapadokya’nın akabinde UFO’ların en çok görüldüğü öbür bölgeler.
Farah Yurdözü’nün delil olarak öne sürdüğü mumya ve kafatası
Göbeklitepe, Karahantepe üzere kalıntıları ziyaret ettiğinizi belirttiniz. Bu ziyaretlerde neyi araştırıyorsunuz?
Sadece onları değil Türkiye’nin birçok yerinde müze, ören yeri ve tarihi kalıntıları ziyaret ediyorum. Bahsettiğiniz yerleşimlerin kıymeti kalıntıların insanlık tarihini daha da gerilere götürmüş olması. Bilhassa Göbeklitepe’de bulunan bir sütun dikkatimi çekti. O devir yaşayan beşerler bu taşlara yaz gün dönümünü işlemişler. Bu beşerler milattan evvel 10 bin’li yıllarda rastgele bir malzemeye sahip olmadan bunu nasıl yaptılar? Bu insanlara birileri yol mu gösterdi? Bunlar yanıtsız sorular.
Hatay müzesinde delil olarak değerlendirdiğim iki kafatası var. Olağan insan kafatasından küçükler fakat olağan insan kafatasına nazaran de uzunlar. Ziyaretlerimiz sırasında yanımızda olan birtakım hekimler bahsettiğim kafataslarının bir çocuğa ilişkin olamayacağını zira üzerindeki dişlerin bir yetişkine ilişkin olduğunu söylediler. Bu canlıların kim olduklarını bilmiyoruz. Kafatasları tahminen hiç bilmediğimiz ve yok olmuş bir insan ırkına aitler ya da gezegenimizi ziyaret eden bir çeşide de ilişkin olabilirler.
‘ARADIĞIMIZ YANITLAR ÇOK YAKINIMIZDA’
Yine Kapadokya’da Aksaray müzesinde bir küme çocuk mumyası var. Ama bu mumyalar bir çocuk boyutunda olsalar da el ve tırnak yapıları yetişkin insanlara benziyor. Ben onları 1990’lı yıllarda karşılaştığım dünya dışı varlıklara benzetiyorum. Bence aradığımız karşılıklar çok yakınımızda. Bunun için dünyanın öte ucuna gitmenin bir manası yok. Gezegenimizde kimi beşerler dünyanın uzaylılar tarafından kurtarılacağına inanıyor. Ben bu kümeleri ‘Ufotapar’ olarak isimlendiriyorum. Bilhassa 2012’de dünyanın sonunun geleceği de bu kümelerin beklentisini en üst düzeye çıkarmıştı lakin anlamsız olduğunu daima birlikte gördük. Ben insanların dünya dışı varlıklardan beklentilerini tek taraflı karşılıksız bir aşk olarak görüyorum. Bu ziyaretçilerin kim olduklarını ve neden buraya geldiklerini onlardan öteki bilen kimse şu an için bulunmuyor.
