Dr.Hakan Çağlar Gürol- Gerçek, insanın günlük gereksinimi 100-150 miligram, hamilelerde 200-250 miligram, bu da bir çay kaşığı iyotlu tuzdaki ölçüye denk geliyor. Üstün o vakit, ortada bir sorun olmamalı değil mi? Zira maşallah tuz kullanımımız hiç de az sayılmaz.
Ama datalar o denli söylemiyor. Sıhhat Bakanlığı’nın 2007 yılında yapılan taramalarında iyot eksikliği oranının yüzde 30’u orta-ağır seviyede olmak üzere toplumun yüzde 47’sini etkilediği görüldü. Zannediyorum geçen 15 yılda oranlar daha da berbata gitmiştir.
İyot, en çok herkesin bildiği üzere tiroit dokusunda kullanılır. Ancak yaşamsal ehemmiyete sahip bu esansiyel elementin bedenin öteki organ ve dokularında da kıymetli fonksiyonları vardır. İyot, güçlü bir antibakteriyel, antiparaziter, antiviral ve antikanser casustur. İyot eksikliğinde guatr, otoimmün tiroit hastalıkları, tiroit nodülleri, göğüste fibrokistik değişiklikler, göğüs kanseri, prostat kanseri, obezite, fibromiyalji ve çocuklarda zeka geriliği üzere daha pek çok hastalığı sayabiliriz. Bilhassa etkilediği dört sistem şöyledir:
*Metabolizma ve kilo denetimi,
*Gebe kalabilme oranlarını tesirler,
*Çocuklarda zeka ve beyin gelişimini tesirler,
* İmmün sistemi (savunma) güçlendirir.
Element eksikliği üzerine
Bu çok kıymetli ve aslında tuzlarda da çokça aldığımız değerli element neden kanımızda bu kadar düşük? Zira brom, klor, flor üzere diğer elementler, biz gereğince alsak da, iyot ile yarışıp onun yerini işgal edip bedenimizin kullanmasını engelliyorlar. “O vakit bu unsurlar nerelerden bize bulaşıyor da iyodumuzu çalıyor?” diye bakarsak… Amerika Birleşik Devletleri’nde ekmek üretiminde hamur katkı hususu olarak brom yaygın olarak kullanılıyor. Her gün tekraren temas ettiğimiz yazarkasa fişleri (termal kağıt) en değerli brom bulaşma kaynaklarındandır. Bunun dışında saç boyaları, perma ilaçları, birçok kozmetik eser, zirai ilaçlar vs. brom içermektedir. Flor ise, en çok diş macunları yoluyla bedenimize giriyor. Klor da, en fazla musluk suları, yüzme havuzları yoluyla bedenimize giriyor.
Kanaatimce bunların birçoklarından kaçış pek de kolay değil. O vakit iyot alımımızı arttırmalıyız. Japon mutfağından beslenen bol yosun, alg (kelp, chlorella vs.) ve deniz eserleri yiyen bir Japon değilseniz, ek bir şeyler yapmalısınız. Ortalama bir Japon, ortalama bir Amerikalıdan günlük 50 kat daha fazla iyodu sofrasından alıyor. Bunun sonucu dünyanın en yüksek göğüs kanseri oranları Amerika’da iken, en düşük oranlar ise Japonya’da. Bunun ispatı ise, Japonya’dan Amerika’ya göç eden ve Amerikan stili beslenen Japonlarda göğüs kanseri oranları çabucak Amerikan oranlarına fırlayıvermesiyle beden buluyor.
Nasıl tedavi edilir?
Bunca laftan sonra, “Biz ne yapalım o vakit?” derseniz birkaç yol var.
1 Çok kaliteli iyot içeren tuz kullanımı olabilir, lakin bir yandan çok fazla tuz almak istemiyoruz.
2 Hekiminize danışıp düzgün emilen hoş iyot solüsyonları ve dozları hakkında bilgi alabilirsiniz.
3 Bir kolay yol de Hollandalı biorezonans hocam Hans Stromer’in yıllar evvel öğrettiği bir yol. Hani küçükken bir yerimiz yaralandığında sürdüğümüz tentürdiyodu (ama öbür antiseptik solüsyonları değil, gerçek tentürdiyodu) avucumuzun içi kadar bir alana göbek, karın bölgemize gece yatmadan sürüyoruz. Muhtaçlık varsa emiliyor ve sabah kalkınca hiç renk kalmıyor. Ta ki sabah kalktığınızda tentürdiyot lekesi karnınızda ciltte kalana kadar devam ediyorsunuz. En kolay ve ucuz yol bu. Bu uygulamayı altı ayda bir yapıyoruz.
Merak ettiğiniz ayrıntılar konusunda 0536 725 5454 numaralı WhatsApp sınırından bilgi edinebilirsiniz. Sevgi, sıhhat ve huzurla kalın.
